Seçim rüzgârları

3 Şubat 2024

Londra’da seçim rüzgarları esmeye başladı. Bir bu eksikti dediğinizi duyar gibiyim. Zaten her gün bizim yerel seçimlerle yatıp kalkıyoruz, Britanya seçimleri eksikti…

Valla ne dersek diyelim, bu yıl bütün dünyada seçimler yılı. Daha çok seçim haberi duyacağız. Bizde yerel seçim var. Britanya’da genel ve yerel seçim. ABD’de başkanlık seçimi. Rusya’da başkanlık seçimi, Taiwan’dan (13 Ocak’ta yapıldı), Bangladeş’ten, Pakistan’a, Endonezya’ya, Hindistan’a seçim olmayan yer yok.

Bizim gibi seçimle yaşayan, devamlı seçim atmosferinde yönetilen bir ülke için normal işler ama tabii herkes için aynı değil durum. Bizde seçim vaatleri, seçim taktikleri, karşı tarafa doğru yerden vurmak için geliştirilen stratejiler, yöntemler, gizli anlaşmalar halk arasında bir uzmanlık alanı artık. Herkes, her sıradan vatandaş seçim uzmanı. Televizyonda konuşanlardan çok daha uzman milyonlarımız var.

İngilizler ise çok toy. Brexit’te bile, ki

Yazının Devamı

Şarjsızlık!

30 Ocak 2024

Geçen gün az şarjla evden çıkmak zorunda kaldım. Metroya girdim, aşağıda şarjım bitti. Dışarı tabii ki çıkamadım çünkü turnikede ödeme yapamadım. Yani telefonumdaki Apple Pay üzerinden kredi kartımı turnikede okutamadım. (Londra’da mesela İstanbul Kart gibi kart alıp içine para yüklemek zorunda değilsiniz. Tarife neyse kredi kartıyla ödenebiliyor.) Nasılsa telefonum var diye kartımı cüzdanımı falan da almamıştım.

İki saat dil döktüm, şarj dilendim. Yanıma şarj kablosunu da almamışım işte aceleyle çıktığımdan. Sonunda buldum. Sıfırdan şarja takınca telefonun açılmasına kadar geçen süre insana kaç saat geliyor biliyor musunuz?

Telefonda yüzde birlik şarjla da olsa dışarı çıkmayı başardım. Ama bu defa da gideceğim yerde yeyip içtiğime nasıl para ödeyeceğim endişesi bütün benliğimi kapladı. Kendimi çıplak gibi hissettim. Anksiyete nöbeti dalga dalga geliyordu. Ya şarjım biterse...

Bilgisayarlılara iyi davranır gibi görünen bir kafeye girdim. Bilgisayarlılara iyi davranıyor olabilirlerdi ama şarjsızlara kimse

Yazının Devamı

Bu hafta dinlemeniz gereken şarkı ve albümler

28 Ocak 2024

Jesus and Mary Chain’in yeni single’ı geçen hafta yayınlandı. İki şarkılık bu tadımlık “Chemical Animal” adını taşıyor. Aynı adlı şarkı grubun kendine has electrik gitar sound’uyla ürettiği bir shoegaze klasiği olmuş. İkinci şarkı ‘jamcod’ elektronik seslerin de desteklediği enerjik bir rock şarkısı. Uzun yıllardan sonra gruptan gelen ilk yeni müzik olarak dikkat çekiyor bu single. Jim ve William Reid Kardeşler’i kalabalıklar Sofia Coppola imzalı “Lost in Translation”da yer alan “Just Like Honey” ile tanımıştı. Bugün halen grubun en popüler şarkısı. Ben olsam bu fırsatı değerlendirip hem yeni single’ı dinlerim hem de eski şarkılara doğru şöyle bir yolculuk yaparım. Grubun yeni albümü 8 Mart’ta geliyor. Adı “Glasgow Eyes”.  

■ “People Who Aren’t Here Anymore”, Amerikalı indie pop grubu Future Islands’ın yeni albümünün adı. Aşk, kaybedilenlere özlem, terk edilme, zorluklarla mücadele ederek ayakta kalma… Hayata dair dramatik temalarla dolu 12 şarkılık albüm Sam

Yazının Devamı

Ananaslı mı, ananassız mı?

27 Ocak 2024

“Tarih dinamiktir, her dönem yeniden yazılır” denir. İşte size bir örnek. Konu İngiliz kahvaltısı. İngilizlerin yemekle sınavı çok zorlu bir sınav olsa gerek. Çünkü İngilizliğiyle bilinen çok az şey var sofralarda. Saysan üçü geçmez (shortbread dahil, o da İskoç zaten). Bunların en bilineni İngiliz kahvaltısı. Domuz pastırması, sosis, yumurta (çırpılmış veya göz), mantar, domates, fasulye. Bunlar sabahları önüne konunca bir İngiliz hemen ketçap ister. Bu manzaranın üzerinde ketçabı gezdirir ve afiyetle kahvaltısını eder. Bu İngiliz kahvaltısı. Doğrusu bu kadar ağır şeyi sabahları yiyen biri bütün gün ne tür kabuslar görür bilemiyorum. Muhtemelen İngilizlerin ağır iş yaptığı 16 veya 17. yüzyıllardan kalma bir alışkanlık. Gerçi fakirin et alacak parası olmazdı. Onlar yulaf lapası yani “porridge” yerlerdi. Hemen parantez açayım. Bugün olsa olsa fakirler ve sağlığına dikkat etmeyenler İngiliz kahvaltısı eder, zenginler (granola ve bir sürü başka sağlıklı seçeneğin yanında)

Yazının Devamı

Şrinkflasyon

23 Ocak 2024

Hani markete gidiyorsunuz, her zaman aldığınız peynir, bisküvi, yağ gözünüze küçülmüş görünüyor. Bildiniz mi o hissi? İşte onun bir adı var. Fiyatların artmasıyla paketlerin küçülmesine ve böylece etiket fiyatının artmamış gibi görünmesine “shrinkflation” deniyormuş ben de yeni öğrendim (bilimsel değil). “Şrinkflasyon” iki sözcüğün bir araya gelmesi “shrink”, küçülmek, çekmek demek. Enflasyon malum. İkisi birleşince şrinkflasyon oluyor.

İngiltere’de yeni yapılan araştırma gösteriyor ki ülkede paketler çekmiş. Her şey küçülmüş. Küçülmekle kalmamış, paketlerin içinde olması gereken gıdalar da havaya uçmuş. Çay paketlerinin içinde daha az çay var. Sosislerin içinde daha az et.

“Which?” adlı kuruluş süpermarketlerden mallar almış. BBC’de geniş bir haber yayınlandı. Tartmış, ölçmüş, biçmiş Which? Sonuçları geçen hafta açıkladılar. Diş macunu daha az.

Yazının Devamı

Kargo’dan bugüne kalan şarkılar

21 Ocak 2024

Kargo şarkılarının yeniden yorumlandığı “Yarına Kalan Şarkılar” adlı albümün ilk bölümü cuma günü yayınlandı. “Tribute” albümler özellikle 2010 ve sonrasında sayıları artarak yayınlanmaya başlandı. Bu dönem popüler müziğin içine girdiği kriz, alternatif müziğin indie ve rap olarak iki koldan yükselişi, stream platformlarının etkisini göstermeye başlaması, popun pazarlandığı asıl mecra olan televizyondaki müzik kanallarının etkisinin azalması bu artışın nedenleriydi. Yeni ve çok popüler isimler çıkmakta zorlanınca firmalarda gözler eski popüler şarkılara döndü. Yani tabiri caizse bit pazarına nur yağdı. Bu dönem irili ufaklı her türde tribute furyası başladı. Alelacele yapılan kayıtlarla özensiz işler ortaya kondu. Eski ve bilinen şarkıların popülerliğine sırtını dayayan ve işini savsaklayan bu albümlerin başarısı müzikal açıdan tartışmalıdır ancak ticari olarak durumu kurtarmaya yardım ettiler. 

Birçoğu aklımızda kalmayan, eski güçlü besteleri yeni nesillere

Yazının Devamı

Islington’daki o pub!

20 Ocak 2024

21 Ocak, Lenin’in ölüm yıldönümü. Rusya’da doğdu, devrimi örgütledi, Sovyetler Birliği’ni kurdu. 1924’te öldüğünde devlet başkanı olmanın yanında dünyanın en büyük siyasi liderlerinden ve ideologlarından biri kabul ediliyordu. Devrimi Rusya’da yaptı ama devrim fikirlerini sürgün edildiği Londra’da geliştirdi. Paris’in kafeleri varsa, Londra’nın da pub’ları var. Ve her birinin ayrı bir hikâyesi. Bugün çoğu gastronomik pub denen modern restoran anlayışında mekanlara evrilse de gerçek eski usül pub’lar hâlâ hayatını sürdürüyor. Gerçek pub’a girersiniz, bara gidip içeceğinizi alır, yiyeceğinizi sipariş eder boş gördüğünüz yere oturursunuz. Kimsenin kendine ait masası olmaz. Rezervasyon yapılmaz. Bu yüzden de herkes herkesle içiçe, dip dibe oturur. Tanışmayan insanlar muhabbet eder birbirleriyle tanışır. Lenin’in dönemindeki manzarayı biraz çizmek için anlatıyorum ki anlaşılsın. Pub en ucuz yeme içme

Yazının Devamı

Bir roman: 995 km

16 Ocak 2024

Bazen bir roman, ders kitaplarından, araştırmalardan, belgesellerden çok daha fazla yaklaştırır insanı gerçeğe. Duyduğumuz, gördüğümüz, sezdiğimiz ama bir türlü adını koyamadığımız, tam olarak kavrayamadığımız gerçeği, bir romancı işaret eder bize ve o zaman anlamaya başlarız.

İngilizler, “Hissediyorum ama parmağımı üzerine koyamıyorum” der. İşte bazen kurgu, sezdiğiniz, varlığından haberdar olduğunuz ama tarif edemediğiniz gerçeğin üzerine parmağınızı koymanızı sağlıyor.

Murathan Mungan’ın “995 km” adlı son romanının bitirince hissedilen biraz buna benziyor. 90’larda Güneydoğu’yu, faili meçhul cinayetleri, gizli servislerin, örgütlerin, tarikatların iç içe geçen dünyasını anlatan çok kitap yazıldı, çok gerçek anlatıldı. Kurgu ya da kurgu dışı bu kitaplar bölgenin gayriresmi tarihini oluşturan önemli belgeler oldular.

Murathan Mungan bu bilgileri ve kimi gerçek olayı da kullanarak bir polisiye roman akıcılığıyla her kesime karşı mesafesini koruyabilen çok boyutlu bir hikâye

Yazının Devamı