Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu krizin teğet geçmediği, her geçen gün daha belirgin bir biçimde ortaya çıkıyor. Geçen hafta TÜİK 2009 yılına ait memnuniyet anketini açıklamış ve halkın krizden nasıl etkilendiği açık biçimde görülmüştü. Dün buna bir başka veri daha eklendi: İşsizlik! İşsizliğin krizde dehşetli arttığı biliniyordu. Hatta çok çabuk azalmayacağı da öngörülüyordu. Şimdi bu ortaya çıkıyor.
2008 yılında, yani krizin başında işsizlik yüzde 11 kadardı. 2009 yılı sonunda bu yüzde 14’e çıkmış. Tarım dışı işsizlik ise yüzde 13.6’dan yüzde 17.4’e çıkmış. Gençler arasında işsizlik ise yüzde 25.3, yani her 4 gençten biri işsiz. Bunun Güneydoğu’da daha da yüksek olduğunu düşünürsek terörün en temel nedeni de kolaylıkla anlaşılır.

İşsizlik duyarsızlığı
Bu verilerin bize gösterdiği bir gerçek var. Tarımda hızla bir nüfus kopuşu gözleniyor. Kentlere gelen bu nüfusu hizmet sektörü kısmen karşılıyor. Fakat sanayideki gelişme hızı bunu karşılayacak nitelikte olmayınca kentsel işsizlik artıyor.
Tarım kesimi 2000 yılında toplam istihdamın yüzde 36’sını karşılıyormuş. Şimdi ise yüzde 25’ini karşılıyor. Bunun karşılığında hizmet sektörünün 2000 yılında toplam istihdam içindeki payı yüzde 40’tan, 2009 yılında yüzde 51’e çıkmış. Yani kopuşun tamamını hizmetler emmiş. İnşaat sektörünün payı ise pek değişmemiş; 2000 yılında yüzde 6.3’müş, şimdi yüzde 6.1. Sanayi kesiminin payı da pek değişmemiş; yüzde 17’den yüzde 18’e çıkmış. Demek ki, sanayi kesimi ya yavaş büyümüş ya da emek verimliliği çok artmış ve yeni istihdam kapasitesi yaratamamış. Yahut da her ikisi.

Politika hatası
Özetle, sanayi kesimindeki gelişme işsizliği karşılayacak ölçüde değil. Bunun da temelinde makroekonomik politikalardaki yanlışlık yahut siyasal tercihlerdeki hata yatıyor. Hızlı, sürdürülebilir, dış dengeyi gözeten ve istihdam sever bir büyüme modeline bir türlü geçilemiyor. Bu hükümet zamanında uygulanan politikaların ise bu çarpıklığı pekiştirdiği anlaşılıyor.
2001 krizi ile bu krizi karşılaştırmakta da yarar var. Türkiye’de aydınlara sorsak, çoğu o krizin çok daha şiddetli olduğunu belirtir. Oysa sesi soluğu çıkamayan yoksul ve işsiz kesime sorulsa bugünkü krizin çok daha ağır olduğunu itiraf eder. Hem süresi, hem de şiddeti açısından. Yani bir algılama farkı yaşanıyor.
2001 krizinde de işsizlik artmıştı. Fakat döviz ve faiz çok yükselmiş, tasarruf sahiplerini ve borçluları derinden etkilemişti. Ancak o krizin hasarına halk simetrik biçimde katlanmıştı. Son krizde ise daha çok yoksullar etkilendi. Yani bankalarda yüksek maaşlarla çalışanlar değil, yoksul köylülerle sanayi çalışanları işsiz kaldı. Bunların da sesi kısık çıktığı için Başbakan krizin teğet geçtiğine halkı inandırmaya çalışabildi.
Şimdi Başbakan’a nispet, kendisine bağlı olan TÜİK hafta geçmiyor, krizin nasıl hasar verdiğini, teğet geçmediğini açıklıyor. Başbakan bu durumda TÜİK’e bakmayın derse hiç şaşırmam!