Veritas

25 Aralık 2009

Harvard Üniversitesi’nin ambleminde bu sözcük vardır. Veritas, Roma mitolojisinde gerçeğin (doğruluğun) somutlanışı ve onun tanrıçasıydı. Doğruluk eski Roma’da çok önemli bir erdemdi. Üniversitelerin ana işlevinden biri de gerçeği öğrenmektir. Bilim de özünde budur. Hatta bunu en iyi hangi üniversite sağlıyorsa ona gidilmeye çalışılır.
Gençliğimde İngiltere’de öğrenciyken yabancı öğrenci yoğunluğuna şaşardım. Hele kuzeydeki 5 üniversite (Manchester, Birmingham, Sheffield, Leeds ve Liverpool) sanki birer Türk yerleşim merkeziydi. Yunanlı öğrenci de boldu. Dostça geçinilirdi.
Asyalı öğrenciler de vardı ama Hindistan ve Pakistanlılardan oluşurdu. Malum, İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth) ülkeleri eski İngiliz sömürgesi olduğundan ve okul harcı ödenmezdi. Fakat zamanla yabancı öğrenciler tam bir gelir kapısı haline geldiler. Batı’nın güçlü üniversiteleri bile yabancı öğrenci çekmek için yarışır oldu. Kapasitelerini büyüterek elde ettikleri gelirlerle diğer öğrencilerin daha ucuz okumasını sağladılar.

Yükselen ülke öğrencileri
Son yıllarda Amerikan üniversiteleri de bu kervana katılmış görünüyor. Geçen hafta The Economist dergisinde bir haber vardı. ABD üniversitelerinde

Yazının Devamı

Açılımın ilk adımı buradan olmalı

23 Aralık 2009

Türkiye’nin en önemli toplumsal sorunu hiç kuşkusuz işsizliktir. Bu konuda izlenen politikaların da yetersizliği hemen her gün ortaya çıkıyor. Yıllardır işsizliği düşürmek bir yana, artışını önleyemiyoruz. İşsizlik bir yandan yoksulluk ve açlığa, diğer yandan ahlaksızlığa, bir diğer yandan da teröre neden oluyor. PKK’ya katılan teröristlerin yüzde kaçının daha önce doğru dürüst bir işi olmuş? Yahut tersten soralım; doğru dürüst işi olan kaç kişi gidip de PKK’ya gerilla olmuş?
TÜİK şimdiye dek işsizliği genel olarak kırsal ve kentsel ayırımıyla ölçerdi. İlk defa böyle iller bazında işsizliği ölçüyor, yahut tahmin ediyor. Aslına bakılırsa TÜİK bunu AB’ye uyum maksadıyla yaptı. Çok da iyi oldu. Hem veriler uyumlu hale geldi, hem de biz daha çok bilgiye sahip olduk.

Terörün temeli
Burada ilk gözüme çarpan olay, doğu illerinde işsizliğin daha yüksek olması. Üstelik belirgin bir farkla! Türkiye ortalaması yüzde 10.4, ancak terörün egemen olduğu illerde işsizlik ortalama yüzde 16.5’ye çıkıyor. Bu durumda terörün en önemli etmeninin işsizlik olduğu ortaya çıkmaz mı? (Çıkar! Bu da neoliberallere duyurulur)
Fakat çok aykırı manzaralar da görülüyor. Örneğin Osmaniye’de işsizliğin

Yazının Devamı

Dereyi görmeden paçayı sıvamak

21 Aralık 2009

Küresel krizin inanılmaz cilveleri yaşanıyor. Bir bakıyorsunuz, “ikinci dalga gelecek” deniyor. Aradan birkaç ay geçiyor bu kez tam aksine “durgunluktan çıkıldığı anlaşıldı” deniyor. Tam herkes rehavet içine girmişken bu kez biri çıkıyor “durgunluktan çıkılması uzun sürecek” diyor. Tabii ki, kafalar karmakarışık oluyor. İşin doğrusu ise şu; küresel kriz bir çöküş ya da erime riskini büyük ölçüde atlattı. Ancak durgunluk atlatılmış değil.
Çünkü çok yavaş bir toparlanma süreci yaşanıyor. Bunun da nedeni mali piyasalar müthiş bir küresel paralellik gösterse de, ülke ekonomileri hiç de paralel bir performans sergilemiyor. Kimi ekonomiler hâlâ krizle pençeleşiyor. ABD bir toparlanma sürecine girse de, başta Yunanistan ve İspanya olmak üzere Avrupa’nın çoğu bu sancılı süreçten kurtulmuş değil. Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler küresel krizden çok sınırlı ölçüde etkilendi, ama birçok gelişmekte olan ülke sarsılmaya devam ediyor.

Keynezyen politikalar
Küresel krizden çıkarken çoğu ülke benzer bir strateji uyguladı. Kabul etmeliyiz ki, gelişmiş ülkeler müthiş bir Keynezyen genişleme politikası uyguladılar. Hem maliye politikasında korkusuz biçimde kamu harcamalarını

Yazının Devamı

Uzağı gören yöneticiler

18 Aralık 2009

Gençlik yıllarımın geçtiği İngiltere’ye gelmek her zaman bana ilginç duygular yaşatır. İlk zamanlar çok özlemiş olarak gelirdim. Fakat son yıllarda her ziyaretimde büyük şaşkınlık yaşıyorum. 1970’li yıllarda yoksul sayılabilecek olan İngilizlerin yaşam tarzı AB’ye tam üye olduktan sonra, yani 1980’li yıllarda hızla değişti. Londra bayağı canlı bir yer haline geldi. İngilizler çok para harcar oldu. Dükkân ve lokantaların sayısı hızla arttı ve şıklaştı.
Bu kez de Londra’nın krizden nasıl etkilendiğini merak ediyordum. Malum, krizle beraber sterlin bir hayli değer kaybetti. Yani yabancılar için Londra ucuzladı. Öte yandan en etkili mali tedbirleri İngilizler aldı. Hatta Amerikalılar bile kimi zaman onlara imrendi... Buna rağmen İngiltere’de krizin hasarı ortadan kalkmış değil. Özellikle bankalara pompalanan paranın nasıl geri alınacağı kara kara düşünülüyor. Oluşan borç yükünün ileriki yıllarda vereceği sıkıntı tartışılıyor. Mevcut Maliye Bakanı fiilen bazı bankaları kamulaştırmış durumda. Royal Bank of Scotland bunun başlıca örneği.

Jestiyonların yarısı devletin
Ortaya çıkan bu kamu açığını kapatmak için bir çözüm yürürlüğe konuldu bile. Yıl sonunda 200 bin sterlin üzerinde prim

Yazının Devamı

Kasap koyun derdinde, koyun da can

16 Aralık 2009

Geçtiğimiz hafta bir haber vardı: Son 2 ayda sınır kapılarında 34 milyon adet kaçak ilaç elde edilmiş. Demek ki, kaçakçılığı özendiren bir yapı var. Bu arada eczacılar da ilaç fiyatlarının düşürülmesinden son derece muzdarip. Kısacası, sektörde ciddi aksaklıklar yaşanıyor.
TEPAV (Toplamsal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı) geçen hafta bir kısa rapor yayımladı. Rapor özellikle genel sağlık giderlerinin gelişimi hakkında önemli bilgiler içeriyor. 2000 yılında kamunun genel sağlık giderleri milli gelir içinde yüzde 2.1’lik bir paya sahipmiş. Bunun yarısı tedavi giderleri, yarısı da ilaç giderleriymiş.
Fakat bu oran 2003 yılında milli gelir içinde yüzde 3’e kadar çıkmış. Yani olağanüstü bir artış yaşanmış. O dönemde tedavi ve ilaç masrafları dengedeymiş. 2005 yılında bazı tedbirler alınsa da, bu alandaki harcamalar disiplin altına alınamadığı için büyüme trendine sürmüş.
Bu yıl sağlık harcamalarının milli gelir içindeki payının yüzde 3.8’e çıkması bekleniyor. Bunun da yüzde 58’inin tedavi, yüzde 42’sinin ilaç olacağı düşünülüyor. Aslına bakılırsa ilaç ödemelerinin milli gelir içindeki payı artsa da, diğer tedavi masrafları daha da hızlı artmış.
Malum sağlık harcamalarının bir

Yazının Devamı

Siyasal gerginlik artarsa ekonomi etkilenir

14 Aralık 2009

DTP’nin kapatılması hafta sonu yabancı finans kuruluşlarının ilgi odağıydı. Birçoğu ek raporlar yayımlayarak konuyu değerlendirdi. Malum siyasal istikrarın olmadığı bir ülkede ekonomik istikrarın da sürdürülmesi zordur. Mali piyasalar bunu hemen satın alır.
Özellikle küresel konjonktürün oldukça belirsiz olduğu böylesi bir ortamda, bu tür gelişmeler daha etkili olabilir. Fakat bizce DTP’nin kapatılması önemli bir değişiklik yaratmayacaktır. Çünkü yedek parti çoktan hazır. Ayrıca erken seçime de gidilmiyor.
Bununla beraber son iki yılda ekonominin kırılganlık düzeyinin arttığı söylenebilir. Belki dış açık azaldı, enflasyon düştü, hatta mali sistem de oldukça sağlam, ama büyüme dinamiği çok zayıfladı. İşsizlik önlenemez biçimde yükseliyor.

Kırılganlıklar arttı
Tabii küresel talebin cansızlığı da bu kırılganlığı pekiştiriyor. ABD’de işsizlik başvuruları azalsa da mali kesimdeki hasar ortadan kalkmış değil. Üstelik Türkiye’nin en büyük pazarı olan AB ekonomisinin durumu hiç de umut vermiyor. Yani iyimser olmak için bir hayli zorlanmak gerekiyor.
Son açıklanan üçüncü çeyrek büyüme verisi bu yıl milli gelirin yüzde 6’ya yakın daralacağını büyük ölçüde teyit ediyor. 2010

Yazının Devamı

Yatırımlardaki büyük çöküş sürüyor

11 Aralık 2009

Dün açıklanan üçüncü çeyreğe ait büyüme verisi belki de yılın en kritik ekonomik verisiydi. Çünkü hem bu yılın nasıl gerçekleşebileceği konusunda bilgi sağlıyor, hem de gelecek yılı tahmin etmeye yardım ediyor. Milli gelirin geçen yıla göre yüzde 3.3 daralması beklentilerin biraz altında oldu. Birincisi, özel tüketimdeki daralma eğiliminin sürmesi bekleniyordu. Bu alanda bir yavaşlama (yüzde 0.9) gözleniyor. Öte yandan, milli gelire üretim tarafından bakıldığında başta mali aracılık ve konut sahipliği olmak üzere bazı kesimlerin büyüdüğü görülüyor.
Malum, yılın ilk çeyreğinde daralma oranı çok daha yüksekti; yüzde 14.7 ağır bir durgunluğa girildiğini gösteriyordu. Sonraki çeyrekte baz etkisinin yardımıyla bu veri yüzde 7.9’a düştü. O zaman durgunluktan çıkılması yargısı için “Acele etmeyelim, 3 çeyreği görelim” demiştik. Şimdi daha düşük bir daralma oranının ortaya çıkması elbette umutlandırıyor. Hele yılın son çeyreğinde pozitif, yani artı bir büyüme açıklanırsa (yüzde 3-4 civarında) 2009’u yüzde 5’lik bir daralmayla kapatabiliriz. Bu da (daha önce beklediğimiz) yüzde 6’lık daralmanın altında bir gelişme sağlar.

2009 beklentisi gerçekleşiyor
Henüz yılın son çeyreğine ait

Yazının Devamı

İlk soruya dikkat

9 Aralık 2009

Önceki gece çoğu televizyon kanalları Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretini işliyordu. Erdoğan’a sempati duyan gazeteciler bu “Amerika açılımı”nı tarihi bir gelişme olarak niteliyordu. Hatta Obama’nın Erdoğan’la 2 saat görüşmesini Amerika’nın bu ziyarete verdiği önemin göstergesi olarak görüyorlardı.
Elbette dünyanın en güçlü ülkesinin lideriyle yapılan görüşme son derece önemlidir. Sadece unutmamak gerekir ki, aynı durum diğer ülke için geçerli olmayabilir. ABD’yi hemen her hafta önemli bir lider ziyaret eder. Çoğu da Başkan ile görüşme fırsatı bulur. Ama bunların çoğu tarihi değildir.
Bu görüşmenin gerçek önemini kestirmek için ABD açısından da değerlendirmek gerekir. Görüşme sonrası Başkan Obama’ya sorulan ilk soru da ilginin farklı bir alanda olduğunu gösteriyor. Bugün ABD’nin siyasal gündeminin başında ekonomik sorunlar var.

Obama’nın aklı nerede?
Başkan Obama bu ilk soruyu doğrudan gazetecinin adını vererek sordurdu. Ve gazeteci de ertesi gün yapacağı ekonomik açıklamayı sordu. Başkan Obama uzun uzun ekonomide krizi kontrol altına aldıklarını, ancak bu arada işsizliğin 3 milyondan fazla arttığını ve büyüme ile işsizlik arasındaki ilişkiyi yeniden sağlamak istediklerini

Yazının Devamı