Hayaldi, gerçek oldu

13 Kasım 2023

Dinlediğiniz kaç hayat hikâyesinde küçük yaşta akla – gönüle düşen bir tutku ve onun gerçekleşmesine engel olmuş ‘gerçekler’ vardır acaba? Enstrüman çalıyor, beste yapıyorsunuzdur, “Bu ülkede müzisyenler aç kalır” derler, ‘gerçek bir meslek’ seçersiniz, arkadaş toplantılarında elinize aldığınız boynu bükük bir gitar kalır evinizde size bir zamanlar kim olduğunuzu hatırlatan. Resimdir tutkunuz, “resimden kim geçinmiş?”tir, bir emeklilik hayali olur kalır kenarda tuvaliniz, fırçalarınız. Sanatın, kültürün her alanı için çıkar karşınıza bu “Nasıl geçineceksin?” blokajı. Anneniz, babanız ‘sizin iyiliğiniz için’ ister hep; “Önce bir mesleğin olsun çocuğum, sonra hobi olarak…” O mesleği edinirsiniz, geçinmesine geçinirsiniz de ama içinizde de ömür boyu bir ukde kalır.

34.Ankara Film Festivali’nde o duvarı aşmayı başarmış genç bir sinemacıyla tanıştık: Tunahan Kurt. İlk

Yazının Devamı

Kadınların da arayışı vardır

9 Kasım 2023

Koku, hayatla kurduğumuz bağı ne kadar belirleyen bir duyu. İnsanı bir anda alıp yıllarca geriye götürebilir. Ben mesela ne zaman kesilmiş ıslak çimen kokusu duysam kendimi ilkokulumun bahçesinde bulurum. Bir anda neşelendiren, huzur veren ya da sebepsizce huzursuzluk yaratan kokular vardır, yaşadığımız mekânların, sevdiğimiz insanların kokuları vardır hafızamızda. Sahip olduğumuz en kuvvetli hafızadır koku. 

Onun bir gün ‘aniden’ kaybolduğunu düşünürsek - ki Covid epeyce deneyim yaşattı çoğumuza - hayatla bağlarımızın da nasıl zayıflayacağını tahmin edebiliriz. … Reyhan için öyle oluyor. Bir gün koku almaz oluyor. Tomografiye giriyor, durum parlak değil gibi. Daha fazla tetkik lazım. 

Reyhan Hamburg’da yaşıyor kocasıyla. Bir süredir İstanbul’dalar ama dönecekler. Böyle bir durumda ne beklenir bir kadından? Aldığı haberi kocasıyla, annesiyle, kız kardeşiyle sarılıp sarmalanarak karşılaması, el ele tutuşup doktora gitmesi, sonuçları da ailesiyle birlikte göğüslemesi. 

Reyhan ise kaybolan koku duyusuyla beraber bir şekilde akmakta olan

Yazının Devamı

Umut dolu bir ‘Merhaba’

6 Kasım 2023

“Efendim, aklımın bin türlü işi var. Şu iş nasıl kotarılacak, bu yazı nasıl yazılacak, şu borç nasıl ödenecek? Bunları düşünmekten; karşılaştığım insanlarla nasıl esenleşeceğim? Saate bakıp ’sabah şerifler hayrolsun’ mu diyeceğim? Ben kimim, bunları yerinde kullanmak kim? Kestirmeden ‘merhaba’ der geçerim, diye düşündüm. Üstelik, farkındaysanız, ‘Merhaba’nın tokça, erkekçe bir çınlayışı var. Hepsi bu kadar da değil; eski harflerle yazdığınızda yelkenli figürü çıkıyor ortaya. Son bir gerekçe daha sunayım: ‘Merhaba’nın kökendeki anlamı, ‘benden size zarar gelmez.’ Bunca özellik ve güzelliği varken, başka söze ne gerek var! Dii mi ya!”

Halikarnas Balıkçısı bu cümlelerle anlatıyor, en sevdiği, dilinden düşürmediği sözcüğün kendisine ne ifade ettiğini. ‘Erkekçe’ çınlayışı bir yana bırakırsak, hem her duruma uyan hem de anlamıyla insanın içini ferahlatan bir sözcük: Merhaba. Benden sana zarar gelmez. 50.

Yazının Devamı

Tiyatronun Beyoğlu turu

2 Kasım 2023

Yeri geldikçe tekrarladığım gibi, Beyoğlu’nun hayatımda özel bir yeri var. 11-19 gibi insan hayatında kritik önem taşıyan yaşları bir caddede mekik dokuyarak geçirdiysen oranın dokusu, kokusu senin karakterine de siniyor. Çiçek Pasajı da başka bir şey ifade ediyor sana, İstiklal’in sinemaları, tiyatroları, kafeleri de. Artık pek çoğu yerinde olmasa da sen oradan ayağını kesemiyorsun. Işıl Kasapoğlu küratörlüğündeki 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nin programında İstiklal Caddesi’ne özel bir alan açması biraz da bu nedenle beni mutlu etti, “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” yazıklanmasına daha faydalı bir alternatif olarak.

Bu çerçevede bugün, kulaklığınızda Mor ve Ötesi’nin son albümünden “İstiklal” çalarken caddede bir boy yürüyüp 150 yıllık Büyük Zarifi Apartmanı’na (Kâtip Mustafa Çelebi Mahallesi, Pembe Çıkmazı 4 numara) varabilirsiniz. Mimar Dimitrios Panayotides’in imzasını taşıyan yapı, saat 17.00 itibarıyla tarihi gerçeklerden yola çıkan kurmaca

Yazının Devamı

Bu sefer dersimizi aldık mı?

30 Ekim 2023

Uzun süredir öğrencilik yıllarım üzerine bu kadar düşündüren bir oyun izlememiştim. Eugene Ionesco’nun “La Leçon / Ders”i. Fransız edebiyatı dersini öğrencileriyle olabilecek en eşitlikçi ilişkiyi kuran, onlara sınıfta Roal Dahl’lar okuyan, sahnede absürt tiyatro örnekleri çalıştıran, hem yazar hem aktör olup bir yandan kendi topluluğuyla “La Cantatrice Chauve / Kel Şarkıcı” oynayan bir öğretmenden alma şansında sahip olmuştum. Bir yandan baskıcı ve ezberci eğitim sisteminin ne olduğunu, insanın okula başlarken sahip olduğu taze ve parlak zihne neler yaptığını hemen her öğrenci gibi iliklerime kadar hissetmiş hem de sevgili hocamız Gilbert Millet sayesinde aslında nasıl olabileceğini deneyimlemiştim. Bu sene Oyun Atölyesi’ndeki çevirisiyle “Kel Diva”, Kumbaracı50’de “Ders” sahnelenirken bana Ionesco’yu tanıtan – sevdiren hocamızı da anmak istedim.

Ionesco’nun 1951’de yazdığı “Ders”, bir öğrenci ile bir öğretmenin ilk (ve son) dersini anlatıyor. Oyun başlıyor, kapı

Yazının Devamı

Pastırma yazı mı?

26 Ekim 2023

İstanbul’da ve belli ki ülkenin daha pek çok köşesinde güneşli, sıcak günler yaşamaktayız. Hâlâ pencereden bakıp “Hava çok güzel” diyebildiğimiz günler. Tabii bir yandan ekim sonu – kasım başına geldiğimiz için sokağa çıkarken üzerimize ince bir şey aldığımız ve kan ter içinde kalıp çıkarttığımız günler. Çünkü bu aslında bildiğimiz ekim değil, başka bir şey. Hep beraber sığınmaya çalıştığımız “pastırma yazı” da değil. Google’a bir yazın, son dönemde ne kadar çok arandığını, yazılıp çizildiğini görüp şaşıracaksınız: “Pastırma yazı ne zaman başlar, ne zaman biter?” Şubata kadar sürer, sonra da zaten normal yaz başlar cevabını alabilirsek arkamıza yaslanıp güneşin tadını çıkaracağız.

Güzel olurdu buna inanmak ama pastırma yazında atletle çıkılmazdı sokağa, kendimizi kandırmayalım. Bu yıllardır duyduğumuz “iklim krizi”nin gözümüzü başka yöne çevirerek görmezden gelemeyeceğimiz sonucu. Artık tadımızı

Yazının Devamı

En eski destana yeni bir bakış

23 Ekim 2023

İnsanlık tarihinin en eski edebiyat örneklerinden biri, en eski destanı, “Gılgamış”. Yüzyıllar boyu sözlü olarak anlatıldı, daha sonra çivi yazısı ile kil tabletlere aktarıldı. En eski parçaları M.Ö. 3. bin yıla kadar uzanıyor. Destana konu olan Gılgamış M.Ö 3000’de Mezopotamya’nın güneyinde bulunan Uruk’ta hüküm sürmüş beşinci kral. Destanda yarı insan yarı tanrıdır, yenilmez bir savaşçıdır ve ölümsüzlüğün peşindedir.

Yıllar yılı pek çok edebiyat eserine ilham olan, perdeye ve sahneye aktarılan “Gılgamış”ın son derece sıradışı bir yorumuyla tanışacak İstanbullu tiyatro seyircisi, bu ay. Mesut Arslan ismini tiyatro takipçileri iyi biliyor. Yirmi yıldan fazladır Belçika’da tiyatro yapan, klasik tiyatro anlatımının kalıplarını kıran işlere imza atan bir yönetmen. Belçika’da perde açan ve büyük ilgi gören oyunlarını br süre sonra Türkiye’ye taşıdığına, Türkiyeli oyuncularla yeniden sahnelediğine daha önce de tanık olduk. Son olarak 2018 senesinde

Yazının Devamı

Edebiyatta ve sinemada ‘1 Şey’in izinde

19 Ekim 2023

Birkaç haftadır severek dinlediğim bir podcast var. Aslında yeni değil, üçüncü sezonuna girmiş bir program, ama ben yeni formatı ile keşfetmiş oldum, geçmişe doğru devam ediyorum dinlemelerime. Adı “1 Kitap 1 Film” iken “1 Kitap 1 Film 1 Şey”e dönüşen yayında Eylül Görmüş ve Tuğçe Arslan Üçer bir duygudan, bir olgudan, bir ‘şey’den yola çıkarak sohbet ediyorlar, sözün içinden o şeyin onlara çağrıştırdığı filmler ve kitaplar geçiyor. Kitaplardan alıntılar yaptıkları, filmlerden sahneler anlattıkları, kişisel deneyimlerini, hayata dair düşüncelerini paylaştıkları çok doyurucu ve ufuk açıcı sohbetler… 

Bu sezon en çok dinlenen bölümlerinin ‘şeyi’ “Evlilik: Mümkün mü hâlâ?”. Biri evli diğeri ise evliliğin “fikrini bile kafasında yeşertmemiş” iki kadın olarak edebiyatın da sinemanın da gözdelerinden olan bu temayı masaya yatırıyorlar. 

Kolombiyalı yazar Hector Abad Faciolince’nin “Angosta”

Yazının Devamı