Hep bir zaman hatası

1 Mart 2024

Ne zaman bir kadın çıkıp kendisine bir erkek tarafından uygulanmış psikolojik / fiziksel şiddeti açıklamaya karar verse, mutlaka birilerine göre onun zamanlaması doğru olmuyor. “Neden şimdi?”. Ya çok geç ya çok erken, asla tam zamanı değil. Bir kitle var, onlar biliyor bu işin doğru zamanını. Söz söylemeden önce onları bulup bir danışmak lazım. Aksi halde sosyal medyadan hesap soruyorlar, daha kıdemlileri magazin programlarında toplanıyorlar, konuyu masaya yatırıyorlar.

Şu anda da bu furya başladı, çünkü piyanist İklim Tamkan, “Eylül ayı sonunda beraberliğimi sonlandırdığım Fırat Tanış’ın ayrılık sonrasında beni, ailemi ve yakınlarımı içine çektiği ağır psikolojik şiddet, tehdit, ısrarlı takip sarmalına karşı uzaklaştırma kararı almış bulunuyorum” diye başlayan bir açıklama yayınladı. Serinkanlı, detaylara girmeyen, nazik ve etkili bir açıklama. Belli ki üzerine daha fazla konuşmak isteğinde değil.

Fakat tabii ki bu tür bir adım başka açıklamaları da tetikliyor. Gonca Vuslateri, “Defterin sayfalarını aralardım da... Gebelikte

Yazının Devamı

Sıradan insanların felaketleri

26 Şubat 2024

Bir oyunun ismi hemen hemen bütün özelliklerinin önüne geçebilir ve onların hepsini tanımlayabilir mi? Şimdi bir solukta tekrar edeceğim ama sorulduğunda gene tane tane sözcükleri yan yana dizerek hatırlayacağım oyunun böyle bir adı var: “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı”. Hani çağa ayak uydurmaya çalışıp baş harfleriyle kısaltmaya kalksak bile imkânsız: “AKGAMÜÇBBİB”. Ama zaten tam da çağa ayak uydurmamak üzere, bu niyetle görmeniz gereken bir oyun. Bir çırpıda açılmıyor, tempolu değil, değişen zaman üzerine, yıllar geçtikçe kaybettiklerimiz üzerine, hayatımıza yeni katılan gerçeklikler üzerine. Gül ağacı masanın üzerinde kalan leke üzerine işte, adı üstünde.

Önce mekândan söz etmek istiyorum, çünkü her şey onunla başlıyor. Burası Metrohan. Söyleyince hâlâ çoğu kimse “Orası neresi?” diyor ve eli telefonunun navigasyonuna gidiyor. Bırakın o telefonu bir kenara,

Yazının Devamı

Mesleği umut olanlara selam

22 Şubat 2024

Sezon başladığından beri epeyce fazla sayıda oyun izliyorum, haftada en az iki-üç akşam. Hepsinden farklı duygularla ayrıldım; “Bu kadar paraya-emeğe yazık değil mi?” ile “Oh be, ne kadar yetkin bir iş izledik” arasındaki yelpazede gidip gelen. Ama şimdi bahsedeceğim farklı, içimi umutla dolduran bir oyun. Bir gelecek umuduyla.

Büyük olanakları olan bir sahne değil, devasa bir prodüksiyon hiç değil, tiyatroda görünmesi merak yaratacak ünlüler yok. Aslında hiç ünlü yok, “henüz”. Ama çok uzak olmayan bir gelecekte adlarını çok duyacağımıza şüphe olmayan şahane bir genç ekip var. Çoğunun ilk profesyonel oyunu ve onların birlikte yarattığı, seyirciyi de kucaklayan enerjinin, bulaşıcı neşenin bedeli yok. Tabii iyi metnin ve iyi rejinin hakkı saklı kalmak kaydıyla.

Olay Boa Sahne’de (ki o gün beşinci yaşını da kutlamaktaydı, iyi ki doğmuş, seyircisiyle dopdolu nice yılları olsun) gerçekleşmekte. Bu genç ekibi ustalarla buluşturmak gibi de bir özelliği – güzelliği var. Kaynak, Ülkü

Yazının Devamı

Bol kepçe muhabbet

19 Şubat 2024

Elere kapanıp yalnızlaştığımız pandemi döneminden bize bir ‘çevrimiçi buluşma’ kültürü kaldı. Madem bir araya gelemiyoruz, bari birbirimizin yüzünü ekrandan da olsa görelim diye yola çıktık, giderek yiyeceğimizi içeceğimiz hazırlayıp bilgisayar başına geçtiğimiz sofralar kurar olduk.

Yüz yüze buluşmanın yerini tutmasa da faydalı bir alışkanlık. Hele dışarıda yeme içmenin bütçeyi bu kadar sarstığı bir dönemde. Pandemi bitti ama o gün bugündür yeni mecralarla zenginleşmeye devam ediyor bu çevrimiçi sofra kurma, misafir ağırlama kültürü. Uzakları yakın eden, mesafeleri aradan kaldıran bir formül olarak tıkır tıkır işliyor. Nihayet bir de online yemek festivalimiz oldu; “Bol Kepçe Mahallesi”. Dünyanın dört bir yanından aynı ilgi alanına sahip kişileri dijital ortamda bir araya getiren sosyal video platformu gather-in’de bugün başlıyor festival, 25 Şubat’a kadar devam ediyor.

Nasıl oluyor online yemek festivali? Ağırlıklı olarak gastronomi dünyasından isimler (ama

Yazının Devamı

“Geçen Gün” ne oldu…

15 Şubat 2024

Şehir hayatı böyle bir şey artık. Hiçbir yerde kendimizi tam olarak güvende hissedemiyoruz. Evimizden, ‘kozamızdan’ (hatta orada bile değil, gel de Adalet Ağaoğlu’nun “Kozalar”ını hatırlama) dışarı çıktığımız anda tek başımızayız, küçücüğüz ve herkes üzerimize geliyor. Biri omuz mu atacak, biri telefonumuzu mu kapıp kaçacak, biri ters bir laf mı edecek, ne olacak da kendimizi berbat hissedeceğiz, bilemiyoruz. Endişeliyiz, korkuluyuz. “Geçen Gün” Beykoz Kundura’da izlediğimiz iki kişi gibi.

Etkileyici bir atmosfere sahip Kundura Sahne’nin yeni sezon yapımı “Geçen Gün”, 1991’den itibaren sıra dışı işleriyle kendi seyircilerini yaratan Kumpanya’nın kurucuları Naz Erayda ve Kerem Kurdoğlu’nın imzasını taşıyor. Metni Kerem Kurdoğlu yazmış, Naz Erayda ile birlikte yönetmenliğini üstlenmiş. Sahnede iki kişi; bir kadın bir erkek, birbirilerinin cümlelerinin tamamlayarak, bazen tekrarlayarak şehir hikâyeleri anlatıyorlar bize. Herhangi birimizin “Geçen Gün” yaşayabileceği

Yazının Devamı

Zamansız bir oyun

8 Şubat 2024

Bazı oyunlar var, yıllar önce yazılmış, insan “Kim bilir ne kadar eskimiştir” diye düşünebiliyor ve fena halde yanılabiliyor. Sevinilecek bir şeyden söz etmiyorum. İnsanın özünde değişmeyen bir şey var ve bu iç açıcı bir şey değil. Bunu usta bir yazar ele aldıysa da hem evrensel hem zamansız bir eser çıkıyor ortaya.  

Orwell’in “1984”ünü Nilüfer Kent Tiyatrosu’nda izlediğimde de bunu düşünmüştüm. Sermet Çağan’ın “Ayak Bacak Fabrikası” ile İstanbul’a gelen Eskişehir Şehir Tiyatroları’nı izlemek de aynı etkiyi yarattı üzerimde. Ezen – ezilen ilişkisinin dinamikleri, o korkutma - kandırma döngüsü insanlık tarihinin değişmeyen meselesi.  

Maalesef çok genç yaşta kaybettiğimiz çok yönlü tiyatro insanı Sermet Çağan, 1961 yılında yazmış “Ayak Bacak Fabrikası’nı. O günden bugüne sayısız topluluğun repertuvarına girdi, şimdi de Murat Karasu’nun son derece dinamik rejisiyle Eskişehir’de.  

“Ayak Bacak Fabrikası”

Yazının Devamı

İyi niyet taşlarıyla döşenen yol

5 Şubat 2024

Çocukluğuma dönüp baktığımda hâlâ hatırladıkça tüylerimi ürperten bir sahne var. İlkokulu özel bir okulda okudum, ailelerin bir dolu para verip çocuklarını gönderdiği ve o çocukların kişiliğinin sistemli şekilde ezildiği. Bir teneffüsten sınıfa döndüğümüzde çantalarımızın didik didik aranmış olduğunu görmüştük. İçlerinden çıkan ‘ganimetler’ öğretmen masasının üzerine yığılmıştı, hepimizi tek tek çağırıp o sakıncalı buldukları malzeme her neyse onun hesabını sormuşlardı. Mahremiyet denen şeyin ihlalinin ne derece can yakıcı olduğuna dair ilk deneyimim.

Filmekimi’nde seyirciyle buluşan, şu anda Başka Sinema salonlarında izleyebileceğiniz hatta mutlaka izlemeniz gereken “Öğretmenler Odası”, o sevimsiz duygunun içimde bir kez daha canlanmasında neden oldu. Film, 1984 Berlin doğumlu yönetmen İlker Çatak’ın dördüncü uzun metrajı ve Almanya’nın bu yılki Oscar adayı. Öğrencileriyle eşit ve eğlenceli bir ilişki kuran idealist öğretmen Carla Nowak’ın

Yazının Devamı

Cem Karaca’nın dinmeyen gözyaşları

1 Şubat 2024

Bu konuda her haber gördüğümde içim cız ediyor. Cem Karaca’nın hayatı film oldu, Yüksel Aksu’nun çektiği “Cem Karaca’nın Gözyaşları” geçen hafta gösterime girdi, biz sürekli o filmin sinemalarda kalmaya devam edip etmeyeceğini konuşuyoruz. Çünkü daha film sete çıkmadan başlayan ve bir türlü bitmeyen bir ‘engel olma’ çabası var, Cem Karaca’nın son eşi İlkim Karaca kaynaklı.

“Benden izin alınmadı” diye çekimleri durdurmaya yönelik dava açtı önce. Bu durum kendisinin “kişilik haklarının ihlali” olarak nitelendiriliyordu dava dilekçesinde. İkinci sorun “senaryo desteğinin İlkim Hanım’ın (ve ifadesine göre Cem Karaca’nın) ihtilaf içinde olduğu kişilerden alınmasıydı”. Halbuki filmin danışmanlarının başında Emrah Karaca geliyordu, Cem Karaca’nın tek çocuğu. Emrah Karaca hem filme senaryo desteği veriyordu hem de babasına ait bütün arşivi yapımla paylaşmıştı.

Üstelik belki de bu yaşanacak tatsızlıklar da tahmin edilerek, Cem

Yazının Devamı