Özbek’in ateşi üflemekle düşmez!

Haberin Devamı

Şampiyonluk yarışında öne geçmek, kazanmak sizi kesmiyor, kaybetmek çıldırtıyor, ihtimali bile nefretinizi köpürtüyorsa…
İçinizden rakibe sopa atmak, yumruk çakmak, onu yerden yere vurmak geliyorsa…
Açarsınız bir cirit şubesi, kurarsınız boks takımı, judo takımı; sporunuzu alt beyninizdeki agresif fantezilerinize katık edersiniz.
Lakin, değneğin de yumruğun çullanmanın da kuralları var.
Kimseyi düşmanlaştıramaz, kimseyi mahkeme kararlarına rağmen suçlayamazsınız. Hele kavgayı camia boyutuna asla taşıyamazsınız. Onun da ceza kanununda karşılığı var.
Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyacak önce.
Galatasaray başkanı sayın Dursun Özbek gibi “eski defterleri” kapatmanız gereken yerden açarsanız… Memleketin kılcal damarlarına sızıp beynini ele geçirmeye ramak kalan “organize felaketin” işinize gelen yerini alır, işinize geleni yok sayarsanız… Gerçeğin ortaya çıkması, mahkemelerin kadim kulübü aklamasını atlar, Fenerbahçe’ye “kumpas artığı” suçlamalarla saldırırsanız…
“Alır cevabını oturursunuz”!
Hem de birinci elden!.. Kumpasın muhatabı ve mağduru eski Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’dan.
Sayın Özbek’in yaptığı bir hata değildir. Resmen Kupa uğruna Roma’yı yakmaktır. Deli Neron’un bile daha makul mantıklı gerekçeleri vardı.
Ayrıca… Söz konusu örgütün henüz maskesi düşmediği dönemde futboldaki vitrini haline getirdiği, yıldızlarını kendine çalışan kanaat önderlerine çevirdiği -ki, bazı militan futbolcularını 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bile kulüpten atmakta zorlanmıştı Galatasaray- kendi kulübünüzü de ateşe atarsınız.
Geçtik “yedi düvele karşı savaşmayı” Fenerbahçe’yi Kurtuluş Savaşı’nda neredeyse düşman safına yerleştirme fantezilerini falan. Dev bir kulübün başkanı değil kimyasal ile dumanlanmış bir ergen zihni bile bu halüsinasyonlara cüret edemez.
Orası traji-komik.
Peki, ne demek 3 Temmuz sürecindeki Galatasaray Başkanı’nın Fetö adaletini sorgusuz sualsiz kabullendiği ve “üflemekle ateşi söndüremezsiniz” ifadesi ile kaşelediği skandalın altını defalarca çizmek!
Hadi Ünal Aysal ayamamış olsun… Bunca yıl ve bunca olaydan sonra siz nasıl aynı yerde kalırsınız?
Hala örgütün yarattığı delillerde ve vatan haini savcı-yargıçlar marifetiyle kurduğu kumpaslarda “hakikat payı” olduğuna inanıyorsanız, bunu Fetö ağına yakalanıp hayatı kaymış veya zorlukla kurtulmuş “kişi, kurum ve nice devlet makamına” da anlatacaksınız.
Başkanlar, evlat sevgisine benzer “gözü karalıkla” bağlı oldukları kulüplerinin bekası için kendi hayat görüşlerinden bağımsız “gelene ağam, gidene paşam” durumunda olurlar biraz… Kimse de çok yadırgamaz.
Ancak sayın Özbek, laf altında kalmamak, polemik güreşini kazanmak, çıkamadığı kamuya açık tartışmaların ezikliğinden kurtulmak için Galatasaray’ı ve kendini “gidene ağam” demekte ısrarcı kılan tarihi bir hataya sürükledi. Şahsı gelip geçici, Galatasaray’ı sürüklemesi feci.
Yeter ki, Fenerbahçe’ye eskimiş iftiraları yeniden yapıştırıp reyting alsın.
Yeter ki, biraz asabını bozsun rakibinin…Asabı bozulan camiasına biraz pansuman yapsın.
Şampiyonluğa ne kadar katkı yapar bu proje?
Binde bir mi?.. On binde iki mi?.. Belki de “eksi”!
Rakibi kenetlemek, eski “çelik yumruk” haline getirmek de var sonunda.
Değer mi?
Birileri çıkıp, kurduğu kumpasın sonuçlarını kullanmaktan çekinmediğiniz vatan haini örgütle Galatasaray’ın aynı süreçteki içli dışlı ilişkilerini yazıverir işte.
Bunun faydası var mı?.. Hayır ama insan dayanamıyor.
Baksanıza Aziz Yıldırım bile tespit ve tepkilerinin “başkan olmak istiyor” sulandırmasıyla bağlamından koparılacağını, laf kalabalığına getirileceğini ve buna en başta Fenerbahçeli “kullanışlı aptalların” alet olacağını bilerek, yani her şeyi göze alarak altı yıllık süreçte ikinci kez konuştu.
Dayanamadı…
Aziz Bey, Galatasaray Başkanını havale geçirip saçmalıyor sanmış, o yüzden bir kova buzlu suyu başından boca etmiş de olabilir hani. Örgüte karşı ilk organize bayrak açan camianın lideri olarak bunda yerden göğe kadar haklıdır.