Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen yıl 5 Şubat gününün gazetelerinde Mayıs 2023’teki Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere dönük haberler ön plandaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aydın’daki toplu açılış töreninde yaptığı 6’lı Masanın Mutabakat Metni’ne yönelik konuşması ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı tespitine dönük ilk tur arayışları gibi. Ertesi güne yani 6 Şubat’a uyandığımızda ise ülkeyi yasa boğan ve acısı hala taze felaketle karşılaştık. Kahramanmaraş merkezli depremlerde 11 ilimiz yerle bir oldu, 50 binden fazla “canımızı” yitirdik. Yaraları sarma seferberliği ve muhalefetin müdahalede gecikme eleştirileriyle geçen günlerde bir de maalesef afet bölgesini sel vurdu. Adıyaman’da, Şanlıurfa’da konteynerler, çadırlarda barınmaya çalışan depremzedeler bir darbe daha yediler. Böylesi ağır bir tablo içinde Türkiye bir yandan da 14 Mayıs’taki sandığa geri sayıyordu. Doğal olarak da seçimin ana gündem maddesi deprem, afetin yaraları nasıl sarılacak, bu kadar vahim bir tablonun altından kim kalkabilir konusuydu. Başta iktidar kanadı olmak üzere bütün liderler sürekli bölgeye gidip geldiler, mesajlarını oradan verdiler. Partilerin grup toplantılarındaki açıklamalar da hep deprem, afetler üzerineydi. Bu bağlamda da iktidar kanadı nasıl bir siyaset yürüteceğini geçmişten örneklerle anlattı. “Ben iktidarım süresince karşılaştığımız felaketlerde kriz çözme icraatını iyi yaptım, yaraların sarılması için topluma verdiğim sözleri tuttum, yerine getirdim. Yaşadığımız en büyük bu felaketin altından da ben kalkarım zaten başladım bile” dedi... Muhalefet cenahı da iktidara geldiklerinde sorunları kendisinin çözeceği, daha iyisini yapacağı, iddiasındaydı... Hatta ücretsiz ev sözleri verdi. Mayıs 2023 seçimlerinin sonuçları ise malum...

Haberin Devamı

***

Bir yıl sonra bugün yeni bir seçim sürecindeyiz ve yine ana gündem maddesi deprem... Bir yandan yaraları sarma seferberliğinin tam gaz devam ettiği afet bölgelerinde yapımı biten konutlar dağıtılıyor, bir yandan da bu kez afet sonrası değil, öncesine, yani şehirleri afetlere dirençli hale getirmeye odaklı siyasi söylemler ön planda. Çünkü özellikle İstanbul başta olmak üzere birçok ilimiz deprem gerçekliği ve tehdidiyle karşı karşıya. Deprem bilimcilere göre olası depreme dönük bilimsel raporlarda öngörülen süreler de epey daralmış durumda. Maalesef İstanbul açısından korkulan depreme dönük en iyimser senaryo bile tüyler ürpertici. Kaldı ki, Allah saklasın, birçok bilim insanının öngörülerinde kesiştiği gibi, korkulan o Kuzey Anadolu Fayı tek seferde boydan boya kırılıp 7.6 veya daha büyüklükte bir deprem üretirse felaketin boyutunun sadece İstanbul ile sınırlı kalmayacağı da açık ve net. İçinden Kuzey Anadolu Fayı geçen Marmara Denizi’ne kıyısı olan 7 tane il ve 50 tane ilçe var. Hatta o fayın yan kollarının doğrudan tehdidi altında olan yerler bile. Bu ne demek? Hep İstanbul’un ağır bir şekilde etkileneceğini ve resmi rakamlara göre 16 milyonluk bir nüfusun risk altında olduğunu konuşuyoruz ama gerçekte Marmara Denizi’ne kıyısı olan Yalova, Bursa, Kocaeli, Çanakkale, İstanbul, Tekirdağ ve Balıkesir’i de kattığınızda daha ağır bir hasar olasılığı ve 25 milyonluk bir nüfus söz konusu. Bu yerlerin depreme hazırlıklı olmak, özellikle de yapı stokunun durumu da İstanbul’dan farksız değil. Hatta çok daha kötü olan yerler bile var.

Haberin Devamı

***

Haberin Devamı

Dolayısıyla; önümüzdeki yerel seçimde de “afet bölgelerini en iyi şekilde kim ayağa kaldırır” konusunda olduğu gibi “şehirleri afetlere dirençli hale kim getirir” sorusunun karşılığı sandığa damgasını vuracak. Popülist söylem, kısır siyasi polemikler değil, toplumun beklentilerini karşılamak, güven vermek yani... Hem deprem hem sandıktan ders almak kritik önemde kısacası...