Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bebeğin ilk nesnesi anne memesidir. Kurduğu ilk ilişki de annesiyle olan. Bu ilişkiye bilinçdışı yüklediği anlam hayatı boyunca yaşayacağı tüm ilişkilerde, toplumsal rollerde, aldığı kararlarda etkili olur. Eğer bebek kızsa, anne aynı zamanda rakiptir. Ortak fizyolojik özellikleri, bu ilişkiyi çatışmalı hâle getirir. Hangi kadın az ya da çok annesiyle çatışmamıştır ki?  

Onlardan biri de 2016 yılında intihar eden Fransız yazar, oyuncu ve fotoğrafçı Carole Achache. Annesi Monique Lange. Fransa’nın önemli yazarlarından biri. Gallimard’da editörlük yapmış, Sartre ve Simone de Beauvoir’ın kurdukları Les Temps Modernes dergisinin yazarlarından. Birçok filmde senarist olarak yer almış. Yakın arkadaşları Marguerite Duras, Jean Genet, Violette Leduc… İlk evliliğini Jean-Jacques Salomon ile ikincisini Juan Goytisolo’yla yapıyor. Vaftiz babası William Faulkner olan Carole Achache böyle bir ortama doğuyor.  

Haberin Devamı

Bu kültürel zenginliğin içinde, rakibiyle boy ölçüştürmesi, onu geçmesi, kendi varoluşunu kurgulaması ne kadar zor! Ama direniyor. Elinden geleni yapıyor. Fakat rakiple ilişkisi hiç de parlak değil. Düşünün, Jean Genet, Carole’u 12 yaşındayken, erkek sevgililerinden biriyle beraber olması için manipüle ediyor. Carole bu durumu annesine anlattığında, Monique, Genet’nin tarafını tutuyor. Al sana travma. Önü alınmadıkça kuşaklar boyu anneden kıza aktarılabilecek kadar güçlü. Carole vazgeçmiyor. Fotoğrafçılık, oyunculuk, yazarlık… Ne yazık ki hiçbirinde dikiş tutturamıyor. Kabul görmüyor. Annesinin getirdiği ayrıcalık yük olup biniyor omuzlarına. Kendini gerçekleştiremiyor. Sonrası seks işçiliği, uyuşturucu kullanımı. Gel zaman git zaman, bir kız çocuğu oluyor: Mona Achache. İlk kez bir rolde kendini iyi hissediyor Carole. Tatmin oluyor, toparlanıyor. Ama bu da yetmiyor ona. Sonunda 62 yaşında intihar ediyor. 

İçindeki çocuğa sarıl 

Carole’un hikâyesini, prömiyerini Cannes’da yapan, İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen 2023 tarihli “Little Girl Blue” da izledim bu hafta. Kızı, yönetmen Mona Achache’nin yaptığı belgesel kurmacada Carole’u Marion Cotillard canlandııryor. Tarifsiz güzellikte, görkemli bir oyunculuk performansıyla.  

Haberin Devamı

Filmin ilk sahnesinde, Paris’teki boş bir apartman dairesi olarak hazırlanan dekorda, Mona’yı ölümünün ardından annesinin arşivine dalmış hâlde buluyoruz. Binlerce fotoğraf, mektup, ses kaydı… Fotoğrafları duvarlara bantlıyor, kolajlar oluşturuyor, tavanlardan sarkıtıyor, üç boyutlu heykeller yapıyor. Her şey tamamlandığında kapı çalıyor ve Marion Cotillard giriyor içeri. Üzerinde özel tasarım şık kıyafeti, başında kendini gizlemek için taktığı beyzbol şapkası…  

Belli ki önceden konuşmuşlar ve bu Cotillard’ın Carole’u canlandıracağı filmin ilk provası. Yavaş yavaş kendinden soyunup Carole’u giyiniyor. Mona’nın önüne koyduğu Carole’a ait peruk, gözlük, bluejean, kolye… Gözleri mavi olduğu için Carole’un göz renginde, kahverengi lensler takıyor. Film boyunca Cotillard’ın Carole’u inşa edişini izliyoruz. Sadece dış görünüşüyle değil, sesiyle, mimikleriyle, acıları, hayal kırıklıkları, derin travmasıyla. Annesini affedememiş Carole’a karşılık, kızı Mona bu filmi yaparak onu anlamaya çalışıyor. Affediyor da. Travma zincirini yaratıcılıkla kırıyor. 

Haberin Devamı

Annemizi anlamak, affetmek, kendi varoluşumuza sahip çıkmak. Kadının verdiği mücadelenin en zorlu aşamalarından biri. Hiçbirimiz bundan muaf değiliz. “Masum Değiliz”i birlikte yazan Sezen Aksu ve Meral Okay’ın dediği gibi:  

Annemizi affetmek

Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık her şeye 

Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan 

Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış 

Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan 

İçindeki çocuğa sarıl 

Sana insanı anlatır 

Her ne kadar ‘içimizdeki çocuk’ kavramının içi hunharca boşaltılmış olsa da yapmamız gereken tam da bu. Değersizlik duygusundan biçtiğimiz, yakasına suçluluk duygusu ve öfke taktığımız hiçbir elbise o kız çocuğunu mutlu etmez. Annesini affetmesi için sımsıkı sarılmak lazım ona. Annemizi ondan dinlemek… Mona Achache’nin “Little Girl Blue”da yaptığı gibi.  

İyi pazarlar.