Burcu Kapu

Burcu Kapu

burcukapu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tribünler ve Galatasaray, Şampiyonlar Ligi maçına muhteşem başladı. Daha ilk üç dakikada iki korner kazanan, ilk yarım saatte ise dört gol fırsatını değerlendiremeyen sarı-kırmızılılar, maçtan bir puan kazanarak uçurumun kenarından döndü. 
Belki de gruptaki direkt rakibinden puan alamama ihtimali, daha ilk maçtan Şampiyonlar Ligi’ne veda anlamı taşıyacaktı. Hem de sezonun en iyi başlangıcını yaparak başladığı maçta... Bu seviyede bir maçta bundan fazla pozisyona giremezsin. Sarı-kırmızılılar da yüksek ön alan baskısıyla ilk yarım saati domine etti. Bireysel olarak hiç bir oyuncuya kötüydü diyemeyeceğimiz bir performans sergiliyorlardı, ta ki rakibin golüne kadar...
Muslera şüphesiz, Galatasaray için çok önemli bir isim... Şampiyonluk kazandırdığı sezonlar da oldu, liderliği, centilmenliğiyle, gergin futbol iklimini yumuşattığı maçlar da oldu. Bir kaleciden çok daha fazlası. Buna kimse karşı çıkmaz diye düşünüyorum. Ama konu rakip pres halindeyken Muslera’nın pas tercihleri olduğunda takımı düşürdüğü durumu anlamak mümkün değil. Kariyerinin son perdesini oynadığı bu yaşlarda artık bu eksikliğini kabul etmesi, geriden pasla çıkmaktan vazgeçmesi gerekirken, takımın güzel oyununa ilk yarıda gölge düşürüp, soyunma odasına 1-0 mağlup girmesine sebep oldu. 
Diyeceksiniz ki peki fırsatları değerlendiremeyen ön hat oyuncularına ne demeli? Haklısınız. Her şey Icardi’nin tekte vurmayıp kontrol edip denediği o pozisyonla başladı. Kerem’in biri bariz, diğerleri de nete yakın üç iyi fırsatı da tuz-biber oldu. Sosyal medya diliyle ifade edecek olursak, bu kadar pozisyona girip atamazsan, gol perilerini kaçırırsın. Çünkü atamadığın her dakika rakibi daha çok oyuna dahil edip, galibiyete inandırırsın. Kopenhag da devre arasında üç puana inanan takım olarak ikinci yarıya başladı. 
Galatasaray da ise moraller bozulmuş, mental tazelenmeyi tam olarak yapamamış şekilde sahaya gelmişlerdi. Topu bir an evvel içeri atma paniği oyun disiplininden de zaman zaman kopmalarına neden oldu. Galatasaray sadece topu baskıyla kazanıp tehlike yaratacak bir takım kimliğinde olmamalı. Ligde çoğu maçı bu şekilde çözüyor belki ama Şampiyonlar Ligi seviyesinde, rakip yarı sahada daha çok set oynayarak, daha sağlam pozisyonlar yaratması gerekiyor. Yeni transferlerin uyumuyla buna evrilebileceğine inanıyorum. Ama zaman az.
Dün Süper Lig ve Şampiyonlar Ligi arasındaki farkı görece zayıf bir rakip karşısında bile çok net fark ettik. Her boşluğu kullanan, her yer değiştirmeyi planlı yapan, sakin kalıp oynayan taraf Kopenhag oldu. Bizim ligde mucizeler yaratan Icardi’nin bile bu seviye için fizik olarak henüz hazır olmadığını daha ilk dakikalarda kaçırdığı pozisyonda anladık. Herkesin bu arenada gol atmak, kendini göstermek istemesi ya pozisyona girmeyi zorlaştırdı, ya da yakalanan pozisyonlar kolayca harcandı. Sonuçta son dakikalarda gelen iki golle bir puana sevindik. 
Taraftardan bahsetmeden bitirmek istemiyorum. Galatasaray taraftarı Şampiyonlar Ligi’ni çok özlemiş. Dolu tribünler ve rakibi ablukaya alan tezahüratlarıyla bunu ortaya koydular. Ama küçük bir azınlığa, olur da okurlarsa diye seslenmek istiyorum. Maçın bitimine daha yarım saat varken çıkan oyuncuları ıslıklayan, yuhlayan arkadaşlar, sadece sırtına forma geçirmekle taraftar olunmuyor. İnanıp, tüm takıma desteğini 90 dakika boyunca sürdürenler ise dün Galatasaray’a kaybettiği puanları kazandırdı, ıslıklayanlar değil.