Gündem ‘İyi veya kötü bir çığır açmak kişileri bağlar’

‘İyi veya kötü bir çığır açmak kişileri bağlar’

21.05.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Hz. Peygamber, ‘Kim iyi bir uygulamaya öncülük ederse, kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Kim kötü bir uygulamaya öncülük ederse, hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alanların günahı yüklenir’ diyor

‘İyi veya kötü bir çığır açmak kişileri bağlar’

‘İyi veya kötü bir çığır açmak kişileri bağlar’
Ünlü matematikçi ve meteorolog Edward Lorenz, 1963 yılında hava durumu üzerinde çalışırken, bir kelebeğin kanat çırpışına denk düşecek hava hareketinin, doğrusal girdiler sonucu bir başka yerde kasırgaya neden olabildiği sonucunu ortaya koyduğunda, aslında sadece tabiatın işleyişiyle ilgili bir keşfe imza atmamıştı. İnsanlar ve toplumlar da tıpkı Lorenz’in “kelebek etkisi” diye ünlenen felsefesiyle hareket etmekte, tarihin herhangi bir yerinde meydana gelen ufak sapmalar büyük ve geri döndürülemez sonuçlar doğurmaktaydı.

Haberin Devamı

Toz bulutuna dönüşür

İnsan sosyal bir varlık olarak çevresiyle sayısız etkileşim içinde yaşar. Hem kendi yaşamında hem başkalarının yaşamında gündelik ve basit görülen bir davranışıyla tıpkı kelebek etkisinde olduğu gibi büyük değişikliklere neden olabilir. Öyle ki birey çoğu zaman iş işten geçtikten ve maalesef yapacağı bir şey kalmadıktan sonra bunun idrakine varır. O an “Böyle olacağını bilseydim…”le başlayan keşke cümleleri zihinlerde ardı ardına yankılanır. İnsan yeterince ince düşünüp davranışlarını aklın ve kalbin hassas terazisinde tartamadığı için derin bir pişmanlık duyar. Zira rikkat öyle bir erdemdir ki vakti zamanı kaçırıldığında insanın elinde uçuşan toz bulutuna dönüşüverir.

Bu durum insanın bütün hayatını bir dikkat ve temkin esasına dayandırarak biçimlendirmesini gerekli kılar. Somurtkanlığımızla uçurumun kenarındaki insanı daha kıyıya itebilir, kabalığımızla farkında olmadan pek çok kişiye sirayet edecek bir karamsarlık dalgası yayabiliriz. Ama en kötüsü de susarak veya yapmamız gerektiği şeyleri yapmayarak, atmamız gereken elzem adımları atmayarak kötülüğün ve fitnenin ocağına odun taşımış olabiliriz.

Haberin Devamı

Günah, meşruiyet toprağında büyür. Çevremizdeki hatalara, zulümlere sessiz kalarak farkında olmadan can suyu vermiş oluruz. Hiçbir kötülük kendiliğinden neşet etmez. Önce bir insanı ele geçirir, onun davranışlarında yabani sarmaşıklar gibi gelişir, çoğalır. Fakat asla tek bir insanla yetinmez.

Kötülüğün kadim yöntemi

Yayılmak, kalpten kalbe, insandan insana sirayet etmek, bütün toplumu ele geçirmek ister. Yayılma esnasında kötülüğün kadim bir yöntemi vardır. Sinsi ve çekingen başını çıkarıp insanları seyretmek, sabırla toplumun kendisine alışmasını, onu normalleştirmesini beklemek... İkinci adım olarak zehirli filizlerini insandan insana uzatır. Kötülüğün toplumsal zemin bulması da böyle cereyan eder.

Kuran-ı Kerim, insana bıraktığı izlerin de hesabının sorulacağını hatırlatır: “Şüphesiz ölüleri diriltecek olan biziz. Onların gelecek için yaptıkları her şeyi ve bıraktıkları her izi de yazıyoruz…” (Yasin, 36/12.) Müfessirler bu ayetin, başkalarının kötülük işlemesine sebebiyet verecek kötü bir yol açanları da kapsadığını söyleyerek insanların, etkileri öldükten sonra da devam eden kötülüklerden ötürü veballerinin arttığını belirtirler. Nitekim Hz. Peygamber de iyi veya kötü bir çığır açmanın kişiyi menfi veya müspet anlamda bağlayacağını ifade eder: “Kim iyi bir uygulamaya öncülük ederse kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Yine kim kötü bir uygulamaya öncülük ederse kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir.” (Müslim, İlim, 15.)

Haberin Devamı

Kalplerine kazırlar

Çocuklar ve gençler dış tesirlere daha açıktırlar. Henüz kendini inşa etmekte olan zihin dünyaları, aileden başlayarak bütün çevreleri boyunca onların üzerinde etkiye sebep olur. İyiyle kötü, doğruyla yanlış arasındaki farkı bu dönemde kalplerine ve akıllarına kazırlar.

Sevip değer verdikleri kimseler tarafından sergilenen bir haksızlığa şahit olmaları, hayatları boyunca onlarda bir bulanıklığa, değerler arası dengesizliğe sebebiyet verecektir. Yetişkinler ve özellikle ebeveynler, her tutum ve davranışla çocuğun körpe dünyasında bir kelebek etkisi meydana getirdiklerini, bazen tek bir hatanın dahi suçun kanıksanmasına imkan hazırladığını unutmamalıdırlar.

Haberin Devamı

(Diyanet Aylık Dergi, sayı: 336)

Hz. Peygamber’in Kâbe hakemliği

Miladi 605 yılı. Kainatın efendisi, peygamberlik öncesi 35 yaşlarındayken Kâbe’nin tamirine ihtiyaç duyulur. İnşaat sırasında Allah Resulü de amcası Abbas ile birlikte taş taşır. Çalışmalar biter, sıra Hacerülesved’in yerine konulmasına gelir. Her kabile bu şerefin kendisine ait olmasını isteyince aralarında tartışma çıkar. Gözleri kan bürümüş, eller ise kılıçlara uzanmıştır: “Kanımızı son damlasına kadar akıtmadıkça bu hakkı başkasına asla vermeyiz” diye gürlemektedirler.

Kureyş’in ileri gelenleri kafa kafaya verdikten sonra, “Hele biraz sabredin, buluruz bir çaresini” diyerek etrafa sükunet tavsiye ederler. O sırada bir teklif gelir: “Güveneceğimiz birini hakem tayin etsek, ne dersiniz?” O mu olacak, bu mu olacak derken bu defa da, “Hakem bizden olsun, sizden olsun!” tartışması çıkmak üzeredir. Yine kan beyinlerine hücum eder. Bu arada teklif sahibi ileriye atılır ve Kâbe’ye Benî Şeybe kapısından girecek ilk kişinin hakem olmasını önerir.

Haberin Devamı

“Güzel, buna razıyız” derler. İşte tam o anda Muhammedü’l-Emin çıkagelir. Bütün gözler bir anda parlar. Hep bir ağızdan “ el-Emin! Biz razıyız” dedikten sonra: “Seni hakem tuttuk ey Ebu’l-Kasım. Hangi kabileyi seçersen taşı o koyacak yerine” diye seslenirler. Allah Resulü nurlu tebessümleriyle şöyle buyurur: “Bir örtü getiriniz!... Şaşkın bakışlar altında örtü gelir. Efendimiz taşı örtünün üstüne koyar ve “Haydi, her kabileden bir kişi, örtünün bir köşesinden tutsun” buyurur. Örtünün birer ucundan tutarak taşı konulacağı yere götürürler. Ve kara taş milyonlarca ziyaretçinin dudak izleriyle kıyamet gününü beklemek üzere Resulullah’ın mübarek elleriyle Allah’ın evinin köşesine yerleştirilir.

‘İyi veya kötü bir çığır açmak kişileri bağlar’

Divriği Ulu Cami

Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası olarak bilinen bu yapı topluluğu, cami, darüşşifa ve türbeden oluşan bir külliyedir. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiştir. Sivas’ın Divriği ilçesinde bulunan cami, Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından, Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. 1228 yılında başlanıp 1243 tarihinde tamamlanan kompleksin baş mimarı, Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah’tır.

Başta kapılar ve sütunlar olmak üzere, külliyenin bir çok yerinde bulunan, Ahlatlı ve Tiflisli ustaların ellerinden çıkan, taş işçiliğinin en nadide ve en ince örneklerini yansıtan harikulade motifler, tüm dünyanın ilgi ve dikkatini çekmektedir. Bu eseri farklı ve özgün kılan bir diğer özellik de, uzaktan bakıldığında simetrik olduğu düşünülen, fakat özünde asimetrik olan bezemelerde yer alan on binlerce motifin hiçbirinin bir daha kendini tekrar etmemesi; kâinattaki farklı varlıkların muhteşem bir ahenk ve denge içerisinde olduklarının taşa nakşedilerek gözler önüne serilmesidir.

Mimari üslubu, süsleme ve örtü sistemlerinin dengeli ve uyumlu tasarımıyla önem kazanan bu şaheser, dünyada, görülmeye değer eserler listesinin başında yer almaktadır. Bu büyüleyici eseri anlatmaya sözlerin yetersiz kalacağını Evliya Çelebi yüzyıllar önce şöyle ifade etmiştir: “Methinde diller kısır, kalem kırıktır”.

Görenleri kendisine hayran bırakan bu muhteşem abide eser, sanat tarihçileri tarafından “Divriği mucizesi”, “Anadolu’nun Elhamrası” gibi ifadelerle tanımlanmıştır. 1985 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası” listesine alınan, İslam mimarisinin bu başyapıtı, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı makamının koruması altındadır.

‘İyi veya kötü bir çığır açmak kişileri bağlar’

Bir dua

Allah’ım! Günahlarımı ve işlerimdeki aşırılıklarımı bağışla ve (yolunda) ayaklarımı sağlamlaştır. İnkârcı toplumlara karşı bana yardım et. Ömrümün geriye kalan kısmında da beni günah işlemekten muhafaza buyur. Bana razı olacağın tertemiz işler yapmayı nasip eyle.

Bir hadis

“Dört çeşit kalp vardır. Kandil gibi parıl parıl parlayan pürüzsüz kalp, kılıflara sarılmış kalp, tersine dönmüş kalp ve sadece dış yüzeyden ibaret kalp! Parıl parıl parlayan kalp müminin kalbidir. Onun kandilinde nur asla eksik olmaz. Kılıflı kalp kafirin kalbidir. Tersine dönmüş kalp, hakikati tanıyıp sonra inkar eden münafığın kalbidir. Sadece dış yüzeyden ibaret kalp ise içinde iman ve nifak bulunan bir kalptir. Bu kalpteki iman, temiz suyla beslenen bir bitki gibi, nifak ise irin ve kanla beslenen bir yara gibidir. Artık hangi özellik diğerine baskınsa kalpte o galip gelir. (İbn Hanbel, III, 17).

Yüce Allah buyuruyor

‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: “Korkmayın, kederlenmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin! Biz, dünya hayatında da ahirette de sizin dostunuzuz. Orada çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah’tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz.” (Fussilet 41/30-32).